AMAN DİKKAT

Medya, her düzeyi ve yönüyle zor bir alandır. Türkiye Ermeni toplumunun küçücük yapısı içerisinde bile gazetecilik yapmak pek de kolay sayılmaz. Özellikle küçük topluluk koşullarında zorlukların arttığı dahi söylenebilir.

Bilindik açıklamayla, gazetecilik mesafe ve temas sanatıdır. Bilgiye ulaşmak için temas, onu değerlendirirken de mesafe gerekmektedir. Bizim cemaatimizde bu mekanizma hayli zor işler. Genel olarak, bilgiye ulaşmak için kurumların yöneticileriyle temas edilir. O temaslar sırasında, neyin sohbet olarak ve de neyin basın için bilgi olarak paylaşıldığı çoğu zaman birbirine karışır. Bu karışıklık bilgiyi değerlendirme aşamasındaki teması da tehlikeye atabilir. Bazen, asla gazetecilik performansıyla ulaşamayacağınız bir bilgi, sizinle insani bir güven çerçevesinde paylaşılabilir. O veri ilgili konuyu bambaşka bir düzleme taşır ve siz onu değerlendirirken o güven etkenine sadakat sergilemek zorunda kalabilirsiniz. Olasılıkları uzatmak mümkün. Etik bir yanlışa ya da çelişkiye düşmemek için kılı kırk yarmak gerekir. Bütün bunların yanı sıra, o bilgi kaynağı olan yöneticilerin başında bulundukları kurumlarla basın arasındaki ilişkinin mali boyutu da söz konusudur. Bu karışık tablonun içerisinde yer alanlar, kendilerine göre bir toplumsal sorumluluk anlayışıyla hareket ederek işlevlerinin gereğini yapar. Önemli ayrıntılardan bir tanesi de, gazetecilerin profesyonel, yöneticilerin ise fahri olarak görev yapmasıdır.

Bir gazetenin en büyük dayanağı, gücü inandırıcılığıdır. Toplumsal yaşamımız son dönemde itibar erozyonu yaşayan bir yayın organının yarattığı yapay tartışmalara tanıklık ediyor. Cemaatteki yönetsel süreçler üzerinden nüfuz mücadelesine girişmiş bir yayın organı var. Muhalif görünmek ve o alanı tekeline almak istiyor. O görüntüyle bazı şeyler değiştirmek ve bunu da toplumdaki etkisi, gücü olarak sunmak istiyor. Herkesin bir amaç belirleme özgürlüğü var, dolayısıyla özel olarak yerilecek bir durum yok burada. Ama o belirlenen hedefler sapınca, kontrolden çıkma ve züccaciye dükkanına girmiş fil davranışları sergileme, durumu daha da zorlaştırıyor.

Uzunca bir zamandan beri, cemaat çevrelerinden insanlar bu gazetenin muhalefet görüntüsü altında toplumsal dayanışma mekanizmalarını örselediğinden şikayetçiler. Hatta, zaman zaman bizi de kayıtsız kalmakla suçluyorlar. Yukarıda söz ettiğimiz iç içelik ortamında yaşanıyor bunlar. Biz tüm bunlara karşılık, bu gazetenin kurucusunun manevi kişiliğine ve anısına saygıya binaen, karşılık verilmemesini öneriyoruz. Yaklaşımımız daima şöyle oluyor: Bir gazetenin varlığına ya da yayın çizgisine tepki göstermek demokratik çerçevede, özgürlükler zemininde aklanabilecek bir durum değildir. O yayın organı, benimsediği yolda ilerler ve zaman içerisinde toplum vicdanında en adil değerlendirme yapılır. Sağduyudan uzaklaşmak en büyük risktir. Herkese her zaman dedik ve diyoruz ki; fikirlerden yararlanmaya bakalım, hoşgörülü olalım ve eğer cemaat dayanışması diye bir şey varsa, birisinin yaptığı bir güzel iş için geri kalan hataları bağışlayabilelim. Başka türlü işin içerisinden çıkamayız. Herkesi hatası ve sevabıyla kabullenmek gerekir. Bu arkadaşların yayımladığı gazete de aynı şekilde algılanmalıdır. Eleştirel aklın getirisi götürüsünden çok olur.

Kuşkusuz, toplumun önünde söz söylemenin bir sorumluluğu ve bir bedeli var. Zaman zarfında savunduğunuz görüşler gerçekle örtüşmeyince durum hoş olmayabiliyor. Şimdi bu gazetemiz de benzer bir sorun yaşıyor. Gönül ister ki, sorunları kısa zamanda aşsınlar, ama başka yöntemlere girişiyorlar. Zemin kaybetmeye devam ederken, aynı zamanda zemin kaydırma ve başkalarına çamur atıp, kendilerini aklama çabasındalar. İtibar elle tutulmuyor ki, bir kısmını paylaşasın. Sonra, inandırıcılık kendiliğinden oluşan bir şey, yetiştiremezsin ya da satın alamazsın. Her kurumun ya da kişinin iniş çıkışları elbette olabilir. Ama işler sarpa sarmışken başkalarına bulaşmak neden?

Bu gazetemiz bir taraftan muhalif görüntüsüne toz kondurmaz, diğer taraftan perde arkasında devletten yardım alabilmek için kulis yapar. Patronlarının kurucusu olduğu vakfın binasına yerleşmiştir, ama kiracılıktan dem vurur. Okullarımızda o patronların sahibi olduğu kitabevinin dağıttığı ders kitapları satılır. Bunları bilmeyen var mı bu toplumda? Muhaliflik ilkesel bir duruştur, o görüntü altında pay kapma çabası yakışık alır mı? Muhaliflik görüntüsü altında, avam üslupla, izi kalsın diye başkalarına çamur atmanın, başkalarını yaftalamanın sonu hayra alamet olmaz. Bunları anımsatmamızın amacı kimseyi itibarsızlaştırmak değil, kimsenin kaynaklarına gölge düşürmek hiç değil. Tabii ki, gazete vakıf binasında bulunsun. Tabii ki, ders kitapları için tercihler cemaatten insanlar yararına kullanılsın. Söylemeye gerek yok. Niyet okumasına da girişmiyoruz. Ne diyor atasözü: kırk kişiyiz, birbirimizi biliriz. Birbirimizin hatalarını aklamayalım, ama birbirimizi eleştirirken dürüst olalım.

Bu gazetemiz son dönemde JAMANAK’ın adını sıkça gevelemeye başladı. Bizim tavrımız böyle durumlarda yanıt hakkımızı aceleci bir şekilde kullanmayı öngörmez. Belki yazan kendiliğinden idrak eder ve en sağlıklı mekanizma bu şekilde işler... Beklentimiz hep bu yönde olur. Toplumsal yaşamımızdan bir tartışma eksik olsa kardır, diye düşünürüz. Ancak belli ki, söz konusu meslektaşlarımız bu tavrımızı doğru okuyamıyor. Belki de sergilenen iyi niyeti bir zaafa yoruyorlar. Meydanı boş sanmışlar, arkamızdan atıp tutuyorlar. Cemaat sorunları bağlamındaki tutumumuz belli ki onlarda bir kabusa dönüşmüş. Şimdi akıllarınca tavrımızı gölgelemeye heveslenmişler. Canları sağ olsun, bizi sevmek zorunda değiller, ama bizim üzerimizden kendi işlerini yürütmeye kalkmasınlar. Bu dostane uyarı lütfen dikkate alınsın. Aksi halde, JAMANAK konulara ezber bozacak şekilde yaklaşmaya başlarsa, cemaatimiz açısından hoş bir tablo oluşmaz. Karar onların, yeter ki kalpler kırılmasın.

ARA KOÇUNYAN

Ուրբաթ, Ապրիլ 6, 2018