​RETROSPEKTİF ÇAĞRIŞIMLAR

İstanbul Patriği Başpiskopos Mesrop Naroyan’ın 1944 yılında vefat etmesiyle patriklik makamı boş kalmıştır. Bu makamı, patrik kaymakamı sıfatıyla, Başpiskopos Arslanyan temsil etmiştir. Patriklik makamının uzun süre münhal olması Ermeni cemaati içinde hoşnutsuzluklara ve kutuplaşmalara sebebiyet vermiştir. 2 Aralık 1950’de İstanbul Ermeni Patrikhanesi’nde, patrik seçimini gerçekleştirmek için, Patrik Kaymakam Vekili Piskopos Krikor Garabedyan ve Delegeler Meclisi Başkanı Keğam Kavafyan riyasetinde toplanan Umumi Meclis tutanağı, kısa bir tarihçeyle başlamakta ve son toplantısının 193?15 yılında Beyoğlu’ndaki cemaat kütüphanesinde gerçekleştiğini aktarmakta ve sonraki tarihlerde ise üyelerin büyük çoğunluğunun vefatı ve kalanların ise görev sürelerinin dolmuş olması gibi sebeplerle Umumi Meclis toplantılarının yapılmamış olduğuna işaret etmektedir.16 Tutanağa göre, yasal şekilde oluşturulan diğer meclis ve komisyonlar da aynı koşullarda bulunuyordu. Ruhani Meclis ise Patrik Kaymakamı tarafından dağıtılmış ve onun yerine atanmış bir organ oluşturulmuştu. Bu koşullarda Patrik Kaymakamı, cemaatin talebiyle ve hükümetin izniyle, İstanbul ve taşradaki her bir kilise etrafında toplanmış Ermeni nüfustan ikişer temsilci seçmek üzere Umumi Meclis üyelerinin seçim sürecinin başlatılması için talimat göndermiştir. Kasım 1950 sonunda gerçekleşen seçimlerden sonra, delegeler 2 Aralık sabahı patrikhane binasına davet edilmiş ve Patrik Kaymakamı Başpiskopos Kevork Arslanyan’ın sağlık sorunları nedeniyle katılamamasıyla, vekili Piskopos Krikor Garabedyan tarafından oturum açılmıştır. Tutanakta delegelerle ilgili bölüme hızlıca göz atarsak, dikkatimizi çeken ilk ayrıntı, Umumi Meclisi oluşturan üye sayısındaki düşüştür. 1863 Ermeni Nizamnamesi, 20’si ruhanilerden, 40’ı taşradan 80’i ise İstanbul’dan seçilmiş sivil delegelerden oluşan bir Umumi Meclis öngörüyordu. Bir başka deyişle, toplam 140 dele-geden oluşması beklenen Umumi Meclis, 2 Aralık 1950 tarihinde toplandığında 99 üyeden oluşuyordu. Bunlardan 14’ünü ruhaniler meydana getiriyordu. Osmanlı dönemindeki yapısını aşağı yukarı muhafaza eden İstanbul’daki kilise cemiyetleri (Altımermer, Kartal, Kadıköy, Kandilli, Kınalı, Kuruçeşme, Kalfayan, Kumkapı, Kumkapı dışı, Kuzguncuk, Yenikapı, Yeşilköy, Yedikule, Yeniköy, Eyüp, Topkapı, Hasköy, Galata, Gedikpaşa, Narlıkapı, Balat, Bakırköy, Beykoz, Beyoğlu, Boyacıköy, Büyükdere, Beşiktaş, Rumelihisar, Samatya, Üsküdar, Ortaköy ve Feriköy) tarafından seçilen sivil delegeler, 80 yerine 70 delegeden oluşuyordu. Osmanlı döneminde daha fazla vilayet veya şehir merkezini kapsayan taşra seçimleri, anlaşılır sebeplerle, sadece Kayseri, Kırıkhan, Everek, İskenderun, Antakya-Vakıfköy, Diyarbakır ve Ordu ile sınırlı tutularak 40 yerine 15 delegenin Umumi Meclis’te temsil edilmesini sağlamıştı.

Tutanaktan takip edebildiğimiz kadarıyla, Patrik Kaymakamı Başpiskopos Arslanyan, okunmak üzere gönderdiği yazıda, Bakanlar Kurulu’nun 19.09.1950 tarih ve 11824 sayılı kararına istinaden, patrik seçimini yapmak üzere eskiden ve 1927’de olduğu gibi Umumi Meclis’in nizamname esaslarına göre toplanmış olmasına ve bu sürecin millet nizamnamelerini ve seçim şekillerini muhafaza etmesine vurgu yapmıştır. Patrik kaymakamının yazısını okuduktan sonra, Kaymakam Vekili Piskopos Krikor Garabedyan, yıllardır süregelen toplumsal krizin sona ermesi için delegeleri karşılıklı anlayışa davet etmiştir. İlkin delegelerin seçim mazbatalarının geçerliliğinin teyidi için bir teftiş komisyonu kurulmuş; ardından Yüce Divan üyeleri oylamayla seçilmiştir. Buna göre, salt çoğunlukla Keğam Kavafyan, 1. Başkan; gizli oy ve müfettişlerin denetimi altında Garabed Aprahamyan, 2. Başkan; Dr. Boğos Kiremitçiyan 3. Başkan; Dr. Karekin Şahnazaryan 1. Sekreter; Dr. Yetvart Simkeşyan, 2. Sekreter ve Harutyun Kürtyan 3. Sekreter seçilmişlerdir. Bir süre ara verildikten sonra, Umumi Meclis ikinci oturuma ve Yüce Divan tarafından gündem maddelerinin oluşturulmasına geçmiştir. En önemli gündem maddeleri, Ruhani ve İdari Meclislerin seçimi ile Patrik seçimi olmuştur. Bu satırlardan önemli bir terminolojik değişimin yaşandığına da tanık oluyoruz. 1863 Ermeni Milleti Nizamnamesi’nde, Cismani Meclis (Ermenice’de Քաղաքական ժողով) olarak ifade edilen birim, 1950’deki seçimde İdari Meclis (Ermenice’de Վարչական ժողով) olarak ifade edilmiştir. Bu terminolojik değişim, Ermeni cemaati için reform ve politika üreten bir birimi sadece idari bir merci olarak tanımlayarak bir bakıma sorumluluklar alanını daraltıyordu. Ancak bu terminolojik değişim 1950’den çok önce, 1934 yılında gündeme gelmişti. Cumhuriyet’in laik kanunlarına uyum sağlamak üzere, Cismani Meclis, Patrik Mesrop Naroyan ile birlikte bazı kararlar almıştı. Buna göre, Patrik, kendi makamını korumakla birlikte, ruhani lider vasfıyla, sadece dini işlerle uğraşacak, başka meselelerle ilgilenmeyecek ve İdari Meclis oturumlarına başkanlık etmeyecekti. Görev süresi bitmiş olduğundan Cismani Meclis istifa edecek ve 10 kişiden oluşan İdari bir Meclis kilise cemiyetleri tarafından seçilecekti. Böylelikle Umumi Meclis tarafından seçilen Cismani Meclis tarihe karışıyor ve görevi Surp Pırgiç Ermeni Hastanesi, okul, yetimhane ve benzer kurumların masraflarını karşılamak, kilise cemiyetlerinin hesaplarını denetlemek gibi sorumluluklarla sınırlanıyor ve ofisini patrikhaneden Beyoğlu’ndaki kütüphaneye taşıyordu. Ruhani Meclis ise, sadece ruhanilerden oluşan genel bir heyet tarafından seçilecekti. İdari Meclis, 1954 yılında Merkez Mütevelli Heyeti’ne dönüşecek ardından da 1960 ihtilaliyle kaldırılacaktı.17

Oturum süresince delegeler arasında yükselen tartışmalar ve itirazlar da taşıdıkları sembolizm açısından dikkat çekicidir. Mardiros Koç (Koçunyan), delegelerin seçim mazbataları teftiş komisyonu tarafından onaylanmadan ve konumları yasal nitelik taşımadan, gündem maddelerinin oylamaya açılmasına tepki göstermiştir. Umumi Meclis’in gündemine itiraz eden ve işe önce patrik seçimini yapmakla başlamak gerektiğini savunan ve Bakanlar Kurulu’nun kararının da bu yönde olduğunu hatırlatan Ordu’dan delege Tuğlacıyan’a Beykoz’dan delege Dr. Hayrabedyan karşı çıkarak buraya sadece patrik seçmek üzere değil; aynı zamanda uzun yıllardan beri çözülmüş toplumsal aygıtı yeniden oluşturmak ve düzenden yoksun kaotik duruma son vermek üzere geldiklerini ifade etmiştir. Dr. Hayrabedyan, konuşması sırasında Ermeni Milleti Nizamnamesi’nin hükümlerini hatırlatarak, Umumi Meclis’in sadece Ruhani ve İdari Meclis tarafından takdim edilen kişileri patrik adayı olarak dikkate alabileceği hususunu hatırlatır. “Bir bina yaparken önce temeli atılmalı. Bu temel ise yasal organlardır” diye sözlerine devam eden Dr. Hayrabedyan ayrıca geleneklerden sapmadan kuralların harfiyen uygulanmaya konulmasını talep ettiklerini de ifade etmekte gecikmez. Hayrabedyan’ın bu görüşlerine Avukat Istepan Gülbenkyan ve daha pek çokları da destek verir. Bu tartışmalar sırasında söz alan Samatya’dan delege Dr. Kırıkçıyan, önce patrik seçimini talep etmekle, amaçlarının Millet Nizamnamesi’ne karşı çıkmak olmadığını; devletin talimatının sadece patrik seçimini kapsadığını dikkate alarak hassasiyet gösterdiklerini ve bu yüzden diğer meclislerin seçimini bir sonraki aşamaya bırakmayı tercih ettiklerini dile getirir. Dr. Manuelyan ise, devletin talimatının yanlış yorumlandığına dikkat çekerek, son yıllarda cemaatteki idari aygıtın sarsılmış olmasından dolayı Umumi Meclis’in toplanmamasından söz eder. Devletin bu talimatının Umumi Meclis’i oluşturmaya yönelik iyi niyetli bir düzenleme olduğunun ve Umumi Meclis artık oluştuğuna göre işleyişinin nizamnameye göre olması gerektiğinin altını çizer. Bir diğer delege Garbis Ersan ise, devletin bir defaya mahsus olmak üzere Umumi Meclis’in toplanmasına izin vermiş olduğuna ve bir an önce patrik seçimini gerçekleştirmeleri gerektiğine vurgu yapmıştır. İşe patrik seçmekle başlanması gerektiğine itiraz eden delegelerin vurgularının giderek Osmanlı dönemine kayması ve retrospektif bir boyut kazanması dikkat çekicidir. Bu bağlamda, Dr. Manuelyan, bu taleplerde bulunanların amaçlarının toplumu dini liderin amira veya esnaflardan meclis kurduğu döneme götürmek olduğunu vurgulamış; Millet Nizamnamesi’nin bu düzeni değiştirmek üzere ilan edildiğini, halk iradesinin temsili için de önce meclislerin oluşturulduğunu ifade etmiştir. Ona göre, “bu meclisler olmaksızın, patrik sadece dini bir liderdir. Sadece bu meclislerin varlığı, patriklik makamının koşuludur. Dolayısıyla önce meclisleri kurmalı; patrik seçimine ise sonra geçilmelidir”. Tartışmaların uzaması üzerine, Başkan Kavafyan, Umumi Meclis gündemini oylamaya sunmuştur. Patrik seçiminden önce organların seçilmesi gerektiği esası oy çokluğuyla kabul edilir. Böylelikle Umumi Meclis gizli oyla ilkin Ruhani Meclis’in ardından da İdari Meclis’in üyelerinin seçimini gerçekleştirmiştir. Bu meclislerin seçim usulleri ve üye sayıları söz konusu olduğunda, Millet Nizamnamesi’nin ilgili maddeleri gündeme gelmiş; bu meclislerin son dönemlerdeki üye sayıları da dikkate alınarak orta yol aranmıştır.

Üçüncü oturum, Umumi Meclis’te yer alan delegelerin seçimlerinin yasal koşullarda gerçekleşip gerçekleşmediğini araştıran ve meclisin kendi içinden oluşturulan teftiş komisyonunun değerlendirmelerine ayrılmıştır. Teftiş komisyonu, Boyacıköy Kilisesi’nde, ayrıca Yedikule Surp Pırgiç ve Kalfayan şapellerinde gerçekleşen seçimlerin tartışmalı olduğuna; taşrada ise Gümüşhacıköy ve Talas’ta kilise olmaması sebebiyle buralarda yapılan seçimlerin de kabul edilebilir nitelikte olmadığına işaret etmiştir. Bu değerlendirmeler de delegeler arasında tartışma yaratmıştır. Birçok delege kilise olmayan yerlerin usulen seçim çevresi olamayacağını savunurken, Mardiros Koç söz alarak “kilise olmayabilir ancak Ermeni nüfusun bulunduğu yerler kiliseleri olmaması nedeniyle seçim hakkından mahrum mu bırakılmalı?” diye görüş bildirerek bazı üyelerin tavrını sorgulamıştır. Bunun üzerine Başkan Kavafyan teftiş komisyonunun yasallığını sorguladığı bazı seçimlerin akıbetini oylamaya sunmuştur. Boyacıköy Kilisesi ile Surp Pırgiç ve Kalfayan’daki şapellerde yapılan seçimler delegeler tarafından onaylanırken, Gümüşhacıköy ve Talas’taki seçimlerin iptal edilmesi kararlaştırılmıştır.

Tutanak, patrik seçimini gerçekleştirmek üzere, son oturumun 21.30’da, patriklik ana kilisesinde yapıldığını aktarmaktadır. Patrik seçimi boyunca, süreci yönetenler, 1863 Ermeni Milleti Nizamnamesi’nin esaslarına uygunluğa sık sık atıfta bulunmuşlardır. Başkan Keğam Kavafyan Yüce Divan’ın önerisini delegelerle paylaşmış; buna göre, oy kâğıtlarına Ruhani Meclis’in Ermeni Milleti Nizamnamesi’nin değişik hükümleri uyarınca önerdiği 5 aday üzerinden iki ismin aynı anda seçilmesi gündeme gelmiştir. En fazla oy alan aday, Türkiye Ermenilerinin seçilmiş patriği olacaktı. Seçilmiş patriğin kendi makamını dolduramaması durumunda, kendisinden sonra en fazla oyu alan, tekrar seçim yapılmasına ihtiyaç olmaksızın, patrik olacaktı. Bunun üzerine Mardiros Koç, nizamnamenin hangi maddesine dayanılarak aynı anda iki patrik seçimine gidildiğini sorarak bu öneriye itiraz etmiş; “buraya patrik seçmeye mi geldik yoksa nizamname değiştirmeye mi?” diye tepki göstererek, “kanunun oylamaya açılamayacağı” hususuna işaret etmiştir. Dr. Hayrabedyan ise “kanunlar halkların ihtiyaçlarından doğarlar. 1862’de bizim nizamnameyi hazırlayanlar bugün Türkiye’deki Ermeni Kilisesi’nin içinde bulunacağı durumu öngörseydiler, muhtemelen bir sürü başka şey nizamnameye eklenmiş olacaktı” diye araya girer. Dr. Manuelyan ise, Umumi Meclis’in bir yasama meclisi olduğunu ve kuralları değiştirme veya kural yapma hakkına sahip olduğunu; ayrıca bu durumun nizamname değiştirmek veya kural koymak sorunu olmadığını ve ola-ğanüstü durumların olağanüstü araçlar telkin ettiğini ve bir filozofa da atıfta bulunarak “insanların sadece kendi zamanlarının fikirlerine göre düşündüklerini” dile getirmiştir. Bunun üzerine Mardiros Koç, ikinci adayın patrik olması durumunda, kendisinin koltuğun gerçek sahibinin bir başkası olduğu gerçeğiyle yüz yüze bırakılarak konumunun zayıflatılacağı ihtimaline işaret etmiştir. Delegelerden bazıları, bu önerinin sadece bir önlem olduğuna, kendi iradelerinden bağımsız olarak ilk seçilen adayın patrikliğinin onaylanmaması durumunda makamın tekrar boş kalmasının önüne geçilmek istendiğine işaret etmişlerdir. Öneri oylamaya açılmış ve salt çoğunlukla oyların aynı anda iki ismi seçmesi esası kabul görmüştür. Oylama işlemi sonrasında ve akabinde devlet onayıyla Baş-piskopos Karekin Haçaduryan Türkiye Ermenileri Patriği ilan edilmiştir.

Bu tutanaktan yükselen tartışmaları bir kenara bırakıp yasal çerçeveye dönersek, Başbakanlık Muamelat Umum Müdürlüğü’nden çıkan 11824 numaralı bir karar 1950’de yapılacak patriklik seçiminin koşullarını belirliyordu: “Münhal bulunan İstanbul Ermeni Patrikliği için yapılacak seçimin, yeni bir kanun ve tüzük çıkıncaya kadar ve bir defaya mahsus olmak ve atiye ait hiçbir hukuki hüküm ifade etmemek kayıt ve şartıyla, aralarından seçecekleri bir intihap heyeti vasıtasıyla yapılması, İç İşleri Bakanlığı’nın 11/08/1950 tarihli ve 42040 sayılı yazısı üzerine Bakanlar Kurulunca 19/09/1950 tarihinde kararlaştırılmıştır”.18 Bu karar, bir defaya mahsus bir tasarruftan bahisle, 1863 tarihli Ermeni Milleti Nizamnamesi’nden 1950 yılına dek değişimlerden sonra geriye kalan müessese ve teamülleri gölgede bırakıyor ve yasal dayanaktan yoksun nizamnamenin meşruiyetinin delegeler arasında sorgulanmasına zemin hazırlıyordu. Bu bağlamda, 1950’deki seçim tutanağı, cemaatin içinde bulunduğu kafa karışıklığını yansıtan bir metin olarak tarihe geçiyordu. 1863 tarihli Ermeni Milleti Nizamnamesi, Tanzimat ideolojisi ışığında Osmanlı Ermenilerinin haklarını yeniden gözden geçirmelerinden ve Avrupa’daki anayasal hareketlerle imparatorluğa yansıyan yeni fikirlerden doğan bir hukuki düzenlemeydi. 1863’ten Cumhuriyet dönemine hiçbir değişim geçirmeden devam etmesi beklenemezdi. 1950 seçimlerinde, bazı delegelerin zamanın ihtiyaçları doğrultusunda bazı ilkeleri oylamaya sunma önerisini dile getirmeleri doğaldır. Aynı zamanda, kanunların zamanın ve toplumun ihtiyaçlarına göre değişimden geçmeleri bir hukuk kuralıdır. Tutanakta yükselen tartışmalardan, Millet Nizamnamesi’nin bazen uyulması bazen aşılması gereken bir tarihi çerçeve ve toplumsal teamül olarak 1950’lerde de cemaat hafızasındaki yerini koruduğunu fark ediyoruz. Cumhuriyet döneminde, ülkenin kanunlarındaki değişimlere paralel olarak nizamname kurumları da değişime uğrayarak işlemeye devam ediyordu. Ancak bu değişimlerden sonra, nizamnamenin yasal çerçevesi muğlak kaldığından, 1950 seçimlerinde delegeler uygulanacak genel prensipler konusunda uzlaşma sıkıntısı yaşıyor; Mardiros Koç’un da dile getirdiği gibi, hukuk değerleri açısından tuhaf bir durum olarak, kanun oylamaya açılıyordu. Yasal çerçevesi muğlak bir hale gelen nizamname, delegelerin işine geldiğinde uygulanıyor; çıkarlara ters düştüğünde “zamanın ihtiyaçları” bahane edilerek aşılması gereken bir kural olarak gündeme geliyordu. 1950’den sonra nizamnamenin kurumları ve içeriği yeni düzenlemelerle daha da daraltılmış ve Ermeni cemaatinin güncel dinamiklerini yansıtan legal bir çerçeve olmaktan çıkmıştır. Cemaat yönetiminin kurumlarını ve ilkelerini tanımlayan çağdaş bir hukuki metnin hayata geçirilememesi, 1950’deki bir tutanak üzerinden betimlemeye çalıştığımız kafa karışıklıklarını, kutuplaşma ve ihtilafları daha da artırmaktadır. Bugüne geldiğimizde nizamname bir referans noktası olarak belleklerde yer alırken, yeni düzenlemelerin onun ruhunu ve lafzını daha da genişleterek cemaatin geniş tabanlı temsil hakkını sağlayacak, yönetimde şeffaflık ve etkin denetim mekanizmaları getirecek ve cemaat-patrikhane-devlet ilişkilerini dengeli biçimde yürütebilecek sivil bir yapının çerçevesini iyi çizmesi gerekmektedir. Aksi takdirde, 1863 tarihli Ermeni Milleti Nizamnamesi’nin 1950 Umumi Meclisi’nde yarattığı tutarsız nostaljiden kurtulamayız.


15- Elimdeki tutanakta yılın son hanesi silik çıktığından, son toplantının 1930’larda hangi yılda yapıldığı okunamamaktadır.

16- Պաշ­տօ­նա­կան Հրա­տա­րա­կու­թիւն Ազ­գա­յին Պատ­րիար­քա­րա­նի. Ա­տե­նագ­րու­թիւն Ազ­գա­յին Ընդ­հա­նուր Ժո­ղո­վոյ (Տպագր. Մ. Տէր Սա­հա­կեան, 1950).

17- «Հայ Հա­մայն­քին Գոր­ծե­րը Հան­րա­պե­տա­կան Կա­ռա­վա­րու­թեան Տե­սա­կէ­տին Պատ­շա­ճեց­նե­լու Ձեռ­նարկ», Հայ Խօս­նակ, Ժ. տա­րի, թիւ՝ 9-10, Սեպ­տեմ­բեր-Հոկ­տեմ­բեր 1934, Պո­լիս, s. 133-134.

18- Başbakanlık Cumhuriyet Arşivleri, 19/09/1950, 71-835/30.18.1.2/123.72.1.

AYLİN KOÇUNYAN

Ուրբաթ, Հոկտեմբեր 21, 2016