TOPLUM DUYARSIZ DEĞİL
Ortaköy Meryem Ana Ermeni Kilisesi Vakfı bugün İstanbul Ermeni toplumunun gündeminde öncelikli ilgi odağı durumunda. Bedros Şirinoğlu, Dikran Gülmezgil, Aret Yerganyan ve Melkon Karaköse'yle yaptığımız kapsamlı değerlendirme boyunca da Ortaköy'ün durumu kendiliğinden ön plana çıkıyor. Karşımıza çıkan tabloyu bu dört deneyimli isim enikonu mercek altına alıyor. Çoğu zaman ifade ettikleri gözlemler birbirini tamamlayan bir şekil alıyor. Toplu söyleşimizin notlarını gözden geçirirken Ortaköy Vakfı'nın seçimler öncesinde neden böyle belirleyici bir raddeye geldiğini daha kolay kavrayabiliyoruz.
Aslında bu vakfın özelinde değişim arayışlarının bu denli tırmanması ilginç de sayılabilir. Burada son yıllarda ciddi toplumsal kazanımlar elde edildi ve yaratılan kaynaklar da belli oranda kurumlarla paylaşıldı. Tabii ki hakkı teslim etmek gerekiyor. Bu seçimler öncesinde Başkan İskender Şahingöz ve arkadaşlarına kategorik olarak karşı çıkmak, bir bakıma tamamen akla yatkın gözükmüyordu. Artılar ve eksiler kefeye konularak bir karar kılınacaktı. Bir tarafta artılar; taşınmaz kazanımları, kurumlara aktarılan kaynaklar ve bazı başka somut örnekler. Diğer tarafta ise yüksek egolar, toplumun kaynaklarını paylaştırırken toplumun üzerinde tahakküm kurma çabaları, toplumun kaynaklarını dağıtırken hayırsever nidasına bürünmeler ve en sembolik örnek, eğitim yaşamımızın en önemli kazanımlarından birisi olan Dadyan Okulu'nun yeni kompleksi inşa edilirken, sırf kişisel saiklerle Bakırköy Dznunt Surp Asdvadzadzin Ermeni Kilisesi Yönetim Kurulu'ndan esirgenen katkılar. Yani Ortaköy'ün başarıları alkışlanacak gibiydi de, Bakırköy yönetiminin temin ettiği abidevi eğitim kompleksi takdire şayan değil miydi? Cemaat tüm bu artı ve eksileri dikkate alarak adil bir karar verecekti ve eleştirilere karşın, buçuklar kanaat notuyla tamamlanarak İskender Şahingöz ve arkadaşlarının belki de sınıf geçmesi mümkün olabilecekti.
Ancak son anda engellenen 800 kişiyle seçime gitme girişimi gerçekten bir kırılma noktası teşkil etti. Burada iyi niyet açısından soru işaretleri doğdu. Neden insanlar toplumun iradesini by-pass ederek iktidarda kalmak istiyordu? Yönetmelik uygun olsa dahi, neden böyle bir yönteme meylediliyordu? Daha bu şok atlatılmadan, 20 bin kişiye tek sandıkta oylama yaptırma gayretleri dikkat çekti. Gerçi o hesap da tutmadı ama toplumun aklı iyice karıştı. Neden yöneticilerin fahri görev yaptığı bir vakıfta böylesi oyunlara tenezzül ediliyordu? Bu insanlar ne yapamak istiyordu ki, Patrik Hazretleri engellenmesi için Sayın Cumhurbaşkanı'na mektup yazmak zorunda kaldı. Bu insanlar ne yapmaya çalışıyordu ki, Bedros Şirinoğlu ve Dikran Gülmezgil gibi isimler durdurmak için harekete geçmek zorunda kaldılar. Sonuçta o bağlantılar bu cemaat açısından çok daha önemli sorunları aşmak için kullanılamaz mıydı?
Bu soru işaretleri herkesi gerçekten üzdü. Başkan Şahingöz ve arkadaşlarını sevenler, destekleyenler dahi olup bitenler karşısında burukluk yaşarken, cemaat okulları için toplanan yıllık bağışların dönemi başladı. Ortaköy Vakfı tasarruflarıyla yeni soru işaretlerine mahal verdi. Seçmen potansiyeli yüksek olan vakıfların okullarına büyük bağış vaatleri yapıldı. Herkes bir taraftan, neyse sonuçta okullara destek geliyor, diye düşünmek için kendisini zorlamaya çabaladı, ama diğer taraftan da, acaba topluma etki etmek için vakıflara rüşvet mi dağıtılıyor, kuşkuları da iç kemirmeye başladı. Bu büyük bağışlar neden tam da bu seçimin öncesine tesadüf etmişti? Belki makul bir sebebi de olabilirdi. Ancak hiç seçmen potansiyeli olmayan Galata Surp Krikor Lusavoriç Ermeni Kilisesi ve Getronagan Lisesi Vakfı Yönetim Kurulu'na Ortaköy'den, bu yılki bağış toplama etkinliğinin davetiyesinin yollanmaması buyruğu gönderildi. Sebep olarak, tamamen okulun iç bünyesini ilgilendiren yönetsel bir karar bahane edildi. Ve yine çok geçmeden, söz konusu yapay gerekçenin Ortaköy Vakfı'nın yöneticilerinden birisiyle doğrudan kan bağı olan, yani birinci derece aile yakınlığı olan bir gencimizi ilgilendirdiği duyuldu. İnsanlar eş zamanlı olarak şunu da düşünmeye başladılar: Acaba Ortaköy Vakfı mevcut yönetimi bol keseden dağıttığı bu kaynakları seçimler bittikten, yani köprüyü geçtikten sonra da dağıtmaya devam edecek mi? Bu bağışları yapacak kaynaklar vardı da, neden geçtiğimiz yıllarda dağıtılmıyordu? Ya da aslında o kaynaklar yok ama seçim ekonomisi mi uygulanıyor? Acaba Ortaköy yönetimi geçmişteki hatalardan ders çıkartarak, Bakırköy Vakfı gibi sorunlu olduğu noktalarla beyaz sayfa açmaya hazır mı, yoksa kişisel husumetleri devam ettirmek için cesaret mi alacak? Kısacası herkes hataların affedilmesi gerektiğinde hemfikir olsa da, Ortaköy Vakfı bakımından soru işaretleri çok yoğunlaştı. Böylelikle cemaatte ibrenin yönü değişti...
Bedros Şirinoğlu gözlemlerini oldukça açık bir şekilde dile getiriyor: "Cemaatin parasını sanki cemaate rüşvet veriyorsunuz. Onurlu yönetimler bunu kesinlikle reddetmelidir. Biz hastane vakfı olarak, göğüslediğimiz tüm sıkıntılara karşın böyle bir duruş sergileyecek tüm yönetimlere elimizden gelen desteği vermeye çalışacağız."
Dikran Gülmezgil Ortaköy Vakfı için Mavi Liste'yi oluşturma çalışmaları yürütülürken, ekip ruhuyla hareket etme karakterini çok önemsediklerinin altını önemle çiziyor: "Başına buyruk, sadece kendi bildiğinin doğru olduğuna inanan insanlarla cemaat ortamında ivme yakalayamazsınız. Ortaköy'ün mevcut yönetiminin oluşturduğu listede, adaylar arasında vakıfta profesyonel olarak görev yapan insanlar olduğunu görüyoruz. Bir kurumda aynı insanlar hem istihdam eden hem de istihdam edilen konumda aynı anda görev yapabilir mi? Böyle bir ortamda sağlıklı bir yönetim anlayışı sergilenebilir mi?"
Hem Şirinoğlu'nun hem de Gülmezgil'in üzerinde önemle durduğu başka konular da var. Biriken sorunlara geçmişe odaklanarak bakmaya taraftar değiller; çünkü Ortaköy Vakfı'nın önümüzdeki dönemde büyük bir inşaat gerçekleştirmesi söz konusu. Bu bakımdan mevcut yönetimin görevde kalabilmek için şu ana kadar meylettiği yöntemleri manidar buluyorlar. Toplumsal çıkarlar açısından vakıf yönetimi ve çalıştığı müteahhidin ilişkilerinin de olması gereken mecranın dışına taştığını ve bu noktadan itibaren sıkıntılar doğduğunu gözlemlemekteler. Hem Şirinoğlu hem de Gülmezgil açısından toplum tarafından çok sorgulanan, cemaat çevreleri tarafından sıkıntılı addedilen eski yöneticilerin artık görevlerini bırakmasını sağlamak şart. "Bu sıkıntılı ve eskilerin başını çektiği listelere yeni isimler monte ederek yenilenme algısı yaratmak da bu aşamada kesinlikle kabul edilemez. Onlarca yıldır toplumumuz için hizmet vermişken bu tablolara tanık olmak gerçekten içimizi yakıyor." Bu ifadelerden sonra Ortaköy yönetiminin bürokrasiden destek sağlamak için de zaman zaman dirsek temaslarına giriştiğini ve çok acı da olsa bazen karşılık bulmuş oldukları izlenimi doğuracak gelişmelere tanık olduklarını sözlerine ekliyorlar. Toplumda vakfın kasasının kişilerle özdeş hâle gelmiş olabileceği düşüncesinin giderek zemin kazandığını ve böyle durumların cemaatte büyük güven bunalımları doğuracağı konusunda da son derece endişeli olduklarını ekliyorlar. Ortaköy'ün mevcut yönetiminin devamı olan Beyaz Liste'de başka seçim bölgesinde ikamet ettiği bilinen aday ya da adaylar olmasına karşın, yönetmelikle sınırlanmış koşulların çiğnenmesinin görmezden gelinmesi de söyleşimiz sırasında manidar addediliyor.
Aret Yerganyan da Ortaköy'ün mevcut yönetiminin devamı olan listeye başka vakıflardan verilen yönetici adaylarına ve bunlar üzerinden destek algısı yaratma niyetlerine önemle değiniyor: "Birden fazla vakfın yönetiminde aynı kişinin bulunmasını kesinlikle tasvip etmiyorum. Yönetmelikte bu anlamda bir engel olmadığı doğrudur. Belli ki nüfus potansiyeli çok sınırlı olan başka kardeş cemaatlere nefes payı yaratmak için yönetmeliğe dahil edilmiş bir husus var ortada. Ama bizim cemaatimizin insan gücü o kadar da sınırlı değil. Yönetmelikte engel olmazsa bile, bizim toplum olarak böyle bir uygulamaya gitmemizi kesinlikle doğru bulmuyorum. Ahlaki açıdan tartışmalıdır. Yani aynı kişi birden fazla vakıfta aynı anda yönetici olmamalıdır. Hele bir de bazen aynı şahsın aynı anda birden fazla vakfın yönetim kuruluna başkan olmak istediğini duyuyoruz ki, o da tam bir skandal olur."
Dikran Gülmezgil çözüm odaklı bir ifadeyle söyleşinin bu bölümünü toparlıyor: "16 Ekim'de yapılacak Ortaköy seçiminde sandık güvenliğini korumak şart. Sandık güvenliği sağlanabilirse, hile hurda olmazsa, Mavi Liste bu seçimi kazanır. Bu cemaat Beyaz Liste'ye oy verecek kadar duyarsız değil."
ARA KOÇUNYAN