RETROSPEKTİF ÇAĞRIŞIMLAR

Ծ. ԽՄԲ.- Թուր­քիոյ ոչ-իս­լամ փոք­րա­մաս­նա­կան հա­մայնք­նե­րու ներ­կա­յաց­ուց­չա­կան, ա­նոնց հո­գե­ւոր կեդ­րոն­նե­րու պաշ­տօ­նա­կան կար­գա­վի­ճա­կի եւ այս ա­ռանց­քին շուրջ կու­տա­կուած հար­ցե­րու լուծ­ման հա­մար օ­րա­կար­գի վրայ ե­կած օ­րէնսդ­րա­կան հա­ւա­նա­կան կար­գադ­րու­թիւն­նե­րուն, մեր հաս­տա­տու­թիւն­նե­րուն հա­մար նա­խա­տե­սուած հիմ­նա­րար փաս­տա­թուղ­թի մը տի­րա­նա­լու հնա­րա­ւո­րու­թեան շար­ժա­ռի­թով՝ ան­ցեալ Մա­յի­սին հրա­տա­րա­կած էինք թրքե­րէն եր­կօ­րեայ յօ­դուած մը, որ ստեղ­ծած էր լայն ար­ձա­գանգ։ Ի շա­րու­նա­կու­թիւն կը հրա­տա­րա­կենք նոյն նիւ­թին շուրջ նոր յօ­դուած մը, ո­րու հե­ղի­նակն է նոյն­պէս՝ ԺԱ­ՄԱ­ՆԱԿ-ի խմբագ­րա­կազ­մէն պատ­մա­բան Տքթ. Այ­լին Գօ­չու­նեան։
Նկա­տի ու­նե­նա­լով, որ ան­ցեալ ան­գամուան թրքե­րէն հրա­տա­րա­կու­թեան մեր բա­ցա­ռու­թիւ­նը ար­դա­րա­ցաւ յա­ջոր­դող շրջա­նին՝ նոյն նա­խըն­թա­ցը կը շա­րու­նա­կենք տուեալ նիւ­թի պա­րա­գա­յի­ն։

Geçtiğimiz günlerde, Vakıflardan sorumlu Başbakan Yardımcısı Veysi Kaynak, Türkiye’deki gayrimüslim azınlık cemaatlerinin sivil yöneticilerini, Vakıflar Genel Müdürü Dr. Adnan Ertem’in de katılımıyla Ankara’da ağırladı. Bu görüşme, gayrimüslim azınlık cemaatlerinin çeşitli kurumlarının işleyişine yönelik seçim beklentilerini yeniden gündeme getiriyor. Hukuki düzenlemelerin tamamlanamaması nedeniyle, dört yıldan beri, gayrimüslim azınlık cemaatleri, kurumlarında görev yapan idari kadroları seçim yoluyla yenileme olanağı bulamamışlardır. Eşzamanlı olarak, Vakıflar Meclisi’ndeki Azınlık Vakıfları Temsilci Ofisi, bu alanda bazı yasal girişimlerin hazırlanmakta olduğunu duyurdu. Bu hazırlıklar, seçim sorununu da kendiliğinden çözecek daha geniş bir çerçeve sunmak amacıyla, seçim için yeni bir tüzük yapmak yerine, yasal bir düzenlemeyle azınlık vakıflarına bir defaya mahsus vakıf senedi yazma olanağı tanıma eğilimi taşımaktadır.

Cemaat basınından da takip edildiği üzere, Azınlık Vakıfları Temsilcisi Doç. Dr. Toros Alcan, Surp Pırgiç Ermeni Hastanesi Vakfı Başkanı Bedros Şirinoğlu, Türkiye Musevi Cemaati Başkanı İshak İbrahimzadeh, Rum Vakıfları Derneği Başkanı Andon Parizianos ve Beyoğlu Meryem Ana Süryani Kadim Kilisesi Vakfı Başkanı Said Susin’in katıldıkları görüşmede, Şirinoğlu hastane binasının karşısında yer alan ve vakfa ait eski bostan bağlamında karşılaştıkları mülkiyet sorunlarına da değindi. VADİP (Vakıflararası Dayanışma ve İşbirliği Platformu) toplantılarında, Alcan azınlıklara yönelik bazı yeni düzenleme ve reformların gerçeklik kazanmakta olduğu konusuna zaman zaman işaret ettiğinden, bu görüşme aslında uzun zamandan beri beklenen bir gelişmeydi. Bu bağlamda, Veysi Kaynak’la yapılan görüşmenin bu sürecin bir parçası gibi yorumlanabileceği belirtilmektedir. Azınlık vakıflarıyla ilgili yasal düzenlemelerin zamanlaması netlik kazanmamakla birlikte, bu konudaki çalışmaların bürokratik boyutunun tamamlandığı bilgisi paylaşılmış ve bu görüşme, cemaat yöneticilerinin talep ve ihtiyaçlarını ifade etmeleri için bir vesile olmuştur. Ayrıca gayrimüslim azınlıkların sahip oldukları vakıf niteliğindeki kurumlara ilişkin vakıf senetlerinin hazırlanmasına dair sorunların Veysi Kaynak ile ele alınmasına olanak tanımıştır.

Türkiye’de gayrimüslim azınlıkların tüzel kişilik ve temsil sorunları ve bu sorunların aşılması için düşünülen model ve arayışlar, son dönemde, sıkça gündeme gelmektedir. Gayrimüslimlerin Osmanlı İmparatorluğu’nun hukuki çoğulculuk bağlamında sahip oldukları cemaat yönetimi modelleri, kuşkusuz ki ulus-devletin yasal çerçevesi ve toplumsal dinamiklerin değişimi açısından, bugünkü arayışlarla bire bir örtüşemez. Ancak dönemin gazete sütunlarına ve bugün arşiv olmuş belgelere yansıyan sorun ve tartışmalar veya çözüm ve çözümsüzlükler, tarihsel bir deneyim ve arka plan olarak bu gündemde yerini almaktadır. Bugün olduğu gibi, bu tarihsel arka planda da, arayışlar genel anlamda hukuk ve meşruiyet kavramları, özelde ise cemaat yönetiminin ana unsurlarını ve devletle ilişkilerini tanımlayan yasal düzenlemeler, idari kadroların yetki alanları, seçim esasları ve mülkiyet hakları etrafında şekilleniyordu.

Bu yazıyla esas olarak sorgulamak istediğim husus, Osmanlı Ermenilerinin cemaat alanının yasal çerçevesini çizen, Ermenice metinde Ազգային Սահմանադրութիւն Հայոց, Osmanlıca düsturda ise ‘‘Ermeni Patrikliği Nizamatı’’ olarak geçen 1863 tarihli Ermeni Milleti Nizamnamesi’nin ne tür değişimlerden geçerek Osmanlı’dan Cumhuriyet’in ilk yıllarına intikal ettiği konusudur. Bu konunun bir boyutunu, araştırmalarım sırasında elime geçen iki rapor üzerinden, bir dizi yazıyla daha önce paylaşmıştım.1 Birbirini tamamlayan ve bir bakıma sorgulayan bu iki rapor, bu geçiş süreci ile ilgili tüm sorularımızı yanıtlamasa da, bazı ipuçları sunmaktadır. Diğer iki yazının bir devamı niteliğindeki bu makalenin daha iyi anlaşılabilmesi için önceki paylaşımlarımdan bazı alıntılarla başlayacak ve ardından yeni belgeler ışığında bu geçiş sürecinin 1950’li yıllara kadar uzanan dinamiklerini aktarmaya çalışacağım.

18. ve 19. yüzyıllarda hassa mimarı olarak görev yapan ve pek çok mimari esere imza atan Balyan ailesinin anıt mezarı Üsküdar Surp Haç Ermeni Mezarlığı’nda 1 Ekimde törenle açıldı. Gayrimüslim azınlıkların yönetimsel sorunlarının tartışıldığı görüşmeyle bu anıt mezar açılışının zamansal olarak örtüşmesi tamamen bir tesadüf olduğu kadar tarihin de bir cilvesi sayılabilir. Ne ilginçtir ki 1843’te Paris’e mimarlık tahsili için giden Nigoğos Balyan’ın bu nizamname fikrinin kurucusu olduğu söylenir.2 İlk bakışta bir mimarın hukukla ilgilenmesi şaşırtıcı gelse de, bu ilgiyi Nigoğos Balyan’ın tahsil gördüğü Paris’te ve sağlık sebebiyle 1845’te geri döndüğü İstanbul’da yükselen toplumsal talepler üzerinden bir okuma yaparak anlamlandırmak ve bu taleplerin giderek genç nesilleri siyasallaştırdığını anlayarak değerlendirmek yerinde olur. 1863 tarihli Ermeni Milleti Nizamnamesi, bir bakıma, maddi güçleri ve saraya yakınlıkları sayesinde cemaat yönetimini tekellerinde tutan amira sınıfı ile yükselen burjuvazi ve aydınların çatışmasından doğan bir metin niteliği taşıyordu. Amira ailesinden gelen Nigoğos Balyan’ın yeni bir nizamnameye muhalif olan babası Garabed Balyan’dan farklı bir siyasi çizgi taşıması da dikkate değerdir. Yine Garabed amira Balyan’ın en küçük oğlu Hagop Balyan, mimarlık eğitimini tamamlamak üzere Paris’teki Sainte Barbe Mektebi’ne gitmiş ve kardeşi Nigoğos, Serviçen, Nahabed Rusinyan ve Krikor Odyan etrafında şekillenen yeni bir cemaat nizamnamesi hareketini destekleyenler arasında bulunmuştur. Aynı aile içinde siyasal çizgilerin farklılaşması Ermeni toplumunun uğradığı değişimlerin habercisiydi. Serviçen Efendi, az bilinen ve ilk bakışta bir ahlak kitabı gibi karşımıza çıkan Բարոյական Սկզբունք (Ahlaki İlkeler) adlı eserinde toplumsal yaşamın yönetilmesi için kanunların gerektiğine ve kanunu olmayan bir toplumun var olamayacağına dikkat çekmesiyle, daha 1850’lerde Ermeni aydınlarının Islahat Fermanı’ndan önce bir ni-zamname arayışında olduklarına işaret ediyordu. Nizamnamenin yine daha az bilinen bir diğer ismi de Krikor Margosyan olmuştur. İzmirli tüccar bir aileden gelen Margosyan, metni kaleme alan diğer İstanbullu aydınlardan farkla Paris’te değil Moskova’da eğitim almıştı. Rusça, Farsça ve İngilizce bilen Margosyan, bir dönem Sahak Abro ile birlikte Hariciye Nezareti Tercüme Odası’nda çalışmış; Prens Mençikof İstanbul’a geldiğinde, Osmanlı Devleti nezdinde Rusça tercümanı olarak görev yapmış ve akabinde Kırım Savaşı müzake-relerine katılmıştır. 1863 Ermeni Milleti Nizamnamesi’nin ilk taslaklarından biri olan ve Ընդհանուր Կանոնագրութիւն (Genel Nizamname) olarak bilinen ancak devlet tarafından onaylanmayan 1857 metnine büyük ölçüde katkıda bulunmuştu.3

1863 tarihli Ermeni Milleti Nizamnamesi, güçler ayrılığı ilkesine dayanıyor ve cemaat erkini patriklik makamı, Umumi Meclis, Ruhani ve Cismani Meclisler, Cismani Meclis altında işleyen 7 alt komisyon (Maarif Komisyonu, Tesisat Komisyonu, Muhakeme Komisyonu, Manastırlar Komisyonu, Muhasebe İdaresi Komisyonu, Vasiyet İdaresi Komisyonu, Hastane İdaresi Komisyonu), kilise cemiyetleri (թաղական խորհուրդ) ve marhasalıklar (առաջնորդարան) arasında paylaştırıyordu.4 14 ruhaniden oluşan Ruhani Meclis ve 20 sivilden oluşan Cismani Meclis üyelerini Umumi Meclis seçiyordu.

1923 yılında imzalanan Lozan Antlaşması’nın 42. maddesi uyarınca, Türkiye Hü-kümeti gayrimüslim azınlıkların aile hukuku ya da kişi statülerine ilişkin meselelerinin kendi örf ve adetlerine göre çözümlenmesine uygun her türlü hükmü koymayı kabul ediyor; bu hükümlerin Türkiye Hükümeti ile ilgili azınlıklardan her birinin eşit sayıda temsilcilerinden oluşan hususi komisyonlarda düzenlenmesini öngörüyordu. İhtilaf durumunda, Türkiye Hü-kümeti ile Milletler Cemiyeti Meclisi birlikte Avrupalı hukukçular arasından bir üst hakem tayin edecekti. Yine aynı madde, Türkiye Hükümeti’nin gayrimüslim azınlıklara ait kiliselere, havralara, mezarlıklara ve sair dini müesseselere her türlü himayeyi vereceğini taahhüt ediyordu. İlgili madde uyarınca, bu azınlıkların hali hazırda Türkiye’de mevcut olan evkafına ve dini müesseselerine ve hayriyelerine her türlü kolaylık ve müsaade sağlanacaktı.5 Avukat Istepan Gülbenkyan, hükümetin kanun taslağının hazırlanması için hukukçulardan bir komisyon oluşturduğunu da yazıyordu.6 17/10/1925 tarihinde Ermeni Pat-rikhanesi’ndeki Cismani ve Ruhani Meclisler, bazı ileri gelen cemaat mensupları ve ruhanileri tarafından hükümete sunulan ortak yazının sonuç kısmında, “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti tarafından İsviçre Hukuku’ndan alınarak 5/10/1926 tarihinde yürürlüğe girecek medeni hukuk laik temeller üzerine kurulu aile hukuku ve bireysel haklar konusunda da en iyi hükümleri içerdiğinden, hükümet tarafından ilan edilecek aile hukuku ve bireysel haklara ilişkin kanuna bu konuda hususi hükümler eklemeye gerek kalmadığı” dile getirilmiştir. Bu bağlamda, 1863 Ermeni Milleti Nizamnamesi hükümlerince işleyen Muhakeme Komisyonu’nun varlık sebebi ve görevine ilişkin hükümler kendiliğinden ortadan kalkıyordu. Ancak Hukukçu Istepan Gülbenkyan, 1945 yılında yazdığı makalesinde, 1916’da ılga edilen 1863 tarihli Ermeni Milleti Nizamnamesi’nin 1918 yılında mahsus bir nizamnameyle tekrar yürürlüğe konmasından dolayı geçerliliğini hala koruduğunu söylemektedir. Sadece Muhake-me Komisyonu ve Manastırlar Komisyonu gibi bazı yasal hükümlerle varlığı sona erdirilen bazı organlar bunun dışında tutulmalıdır.7 Istepan Gülbenkyan’ın yazdıklarına paralel olarak, Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi’nde de Ermenilerin Lozan Antlaşması gereğince istisnai haklarından vazgeçtiklerine dair 25/10/1925 tarihli bir evrak yer almaktadır.8 Ancak bu istisnai haklardan vazgeçiş, nizamnameden feragat anlamında yorumlanmamalıdır. Bu istisnai haklar, Lozan Antlaşması’nın 42. maddesinde de belirtildiği üzere aile hukuku ile bireysel haklar alanını kapsamaktadır. Bir başka deyişle, 8 Nisan 1924’te şeri mahkemelerin kaldırılması ve yeni medeni kanunun ilan edilmesiyle, gayrimüslim azınlıklar Lozan Antlaşması uyarınca kendilerine verilecek özel yargısal haklardan feragat ediyorlardı.9

Geçen iki yazımda, 1929 yılında yayımlanan ve Patrikhane Umumi Meclisi’ne sunulan bir rapordan bahsetmiştim. Bu rapor, Cismani Meclisin 25 Aralık 1922 tarihinden 17 Mart 1926 tarihine kadar nasıl oluştuğu ve nasıl çalıştığı konusunda bize bazı ipuçları vermektedir.10 1863 Ermeni Milleti Nizamnamesi uyarınca, patriklik makamı boşaldığında, Ruhani ve Cismani Meclis toplanarak patrik kaymakamını seçerler. Bu teamüle uygun olarak, raporda da belirtildiği üzere, Patrik Başpiskopos Zaven Der Yeğyayan’ın istifa edip ülkeden ayrılması nedeniyle, 1922 yılında patriklik makamı boş kaldığından, 20 Aralıkta karma meclis (խառն ժողով) toplanmış ve Başpiskopos Arslanyan’ı patrik kaymakamı seçmiştir. Nizamname hükümleri uyarınca, Cismani Meclis’in Umumi Meclis tarafından seçilmesi gerekiyordu. Gerek Cismani Meclis’in raporundan gerekse onu izleyen bir teftiş komisyonu raporundan, ülkenin imparatorluktan Cumhuriyet’e bir geçiş dönemi yaşaması nedeniyle bu teamüllerin tam olarak uygulanamadığını anlıyoruz. Umumi Meclis tarafından Mosdiçyan Efendi’ye Cismani Meclis üyelerini seçme yetkisi verildiğini, oluşturduğu Cismani Meclis’in Umumi Meclis tarafından onaylanma aşamasına gelindiğinde ülkedeki geçiş dönemi nedeniyle genel meclisin toplanamadığını ve dolayısıyla Mosdiçyan Efendi’nin meclis oluşumuyla ilgili onay alamadığını satır aralarından anlıyoruz. Rapor tüm bu süreçleri aktarırken, Cismani Meclis’in iş başına geldiği dönemin zorluklarına ve Umumi Meclis üyelerinin farklı yerlere dağılmış olduklarına atıfta bulunmuştur. Seçim yerine atama mekanizmasının devreye girmesini bir bakıma dönemin zorlu koşullarına bağlayabiliriz. Yine hatırlayacağınız gibi, önceki iki yazı, nizamnamenin çizdiği yönetimsel hiyerarşide kilit rol üstlenen Cismani Meclis üzerinde yoğunlaşıyordu. Yazdıklarımdan kısa bir sentez yapacak olursak, Cismani Meclis, cemaatin eğitim, iktisat, sağlık, hukuk ve benzeri alanlardaki faaliyetlerini uzmanlaşmış komisyonlar ve kadrolar aracılığıyla yürüten ve bu alanlarda politika ve reform üreten ve kurumların belli bir refah perspektifi içinde işlemesini sağlayan bir merci olarak tasarlanmıştı. Cismani Meclis raporunu izleyen ve cemaatin kendi bünyesinden oluşturulan Teftiş Komisyonu raporu, 1922-1926 yılları arasındaki faaliyetlerini yasallık ve meşruiyet açısından kusurlu bulsa da, Cismani Meclis’in Cumhuriyet döneminde de kendi yetki alanları dahilinde işlemeye devam ettiğini anlıyoruz.

Yukarıda zikrettiğimiz koşullarda seçilen Patrik Kaymakamı Başpiskopos Arslanyan, 5 Ocak 1923’te Umumi Meclisi oturuma davet eder.11 Birkaç yıl aradan sonra, Umumi Meclis, 9 Mayıs-29 Haziran 1927 tarihleri arasında sekiz kez toplanmıştır. Oturumlar sırasında, hükümetle ilişkiler, yetkili mercilerin seçimleri (kilise cemiyetleri, Ruhani ve Cismani Meclisler, v.b.), hayırseverlik, eğitim, idare, mülkiyet ve vasiyet başlıkları altında toplanabilecek cemaat işleri ve düzenlemeler, bazı itiraz ve şikâyetlerin Muhasebe Komisyonu’na havale edilmesi, Kutsal Makam Eçmiyadzin ile ilişkiler, bir önceki yönetimin faaliyet raporlarının okunması, kilise ve cemaat kurumlarının mülkiyet sorunları, göçmen ve yetimler için yapılan yardım çabaları, Surp Pırgiç Ermeni Hastanesi’ne gelir kaynağı bulmak için yapılan girişimler, cemaat okullarının içinde bulunduğu zor koşullar nizamnamenin bazı maddeleri için değişiklik önerileri gibi konular gündeme gelmiştir. Umumi Meclis’in 5 Haziran 1927 oturumuna sunulan rapora göre, Ruhani Meclis, 1921’den 4 Ekim 1926 tarihinden itibaren medeni kanunun uygulanmasına geçilmesine kadar pek çok boşanma davasını hükme bağlamıştır. 26 Hazirandaki 7. oturum patrik seçimine odaklanmıştır. Surp Pırgiç Hastanesi salnamesinde yer alan Umumi Meclis tutanağından, sadece İstanbul’da görevde bulunan 66 delegenin oylamaya çağırıldığını takip edebiliyoruz. Oylama sonucunda, 33 salt çoğunlukla Piskopos Mesrop Naroyan İstanbul Ermeni Patriği seçiliyordu.12 1927 seçimlerinden sonra, Umumi Meclis 1929 ve 1931 tarihlerinde toplanmıştır.13 Oturumlar sırasında, yetkili meclis ve komisyonların seçim işlemlerinin yan sıra, taşradaki Ermenilerin durumu, ruhanilerin maddi koşullarının iyileştirilmesi, Ermenice ders kitaplarının basılması, kilise tamiratları, mülkiyet sorunları gibi pek çok konu ele alınmıştır. 13 Eylül 1934 tarihinden sonra, Ermeni cemaati düzenli toplanan bir Umumi Meclis’e sahip olmamıştır.14

İstanbul Patriği Başpiskopos Mesrop Naroyan’ın 1944 yılında vefat etmesiyle patriklik makamı boş kalmıştır. Bu makamı, patrik kaymakamı sıfatıyla, Başpiskopos Arslanyan temsil etmiştir. Patriklik makamının uzun süre münhal olması Ermeni cemaati içinde hoşnutsuzluklara ve kutuplaşmalara sebebiyet vermiştir. 2 Aralık 1950’de İstanbul Ermeni Patrikhanesi’nde, patrik seçimini gerçekleştirmek için, Patrik Kaymakam Vekili Piskopos Krikor Garabedyan ve Delegeler Meclisi Başkanı Keğam Kavafyan riyasetinde toplanan Umumi Meclis tutanağı, kısa bir tarihçeyle başlamakta ve son toplantısının 193?15 yılında Beyoğlu’ndaki cemaat kütüphanesinde gerçekleştiğini aktarmakta ve sonraki tarihlerde ise üyelerin büyük çoğunluğunun vefatı ve kalanların ise görev sürelerinin dolmuş olması gibi sebeplerle Umumi Meclis toplantılarının yapılmamış olduğuna işaret etmektedir.16 Tutanağa göre, yasal şekilde oluşturulan diğer meclis ve komisyonlar da aynı koşullarda bulunuyordu. Ruhani Meclis ise Patrik Kaymakamı tarafından dağıtılmış ve onun yerine atanmış bir organ oluşturulmuştu. Bu koşullarda Patrik Kaymakamı, cemaatin talebiyle ve hükümetin izniyle, İstanbul ve taşradaki her bir kilise etrafında toplanmış Ermeni nüfustan ikişer temsilci seçmek üzere Umumi Meclis üyelerinin seçim sürecinin başlatılması için talimat göndermiştir. Kasım 1950 sonunda gerçekleşen seçimlerden sonra, delegeler 2 Aralık sabahı patrikhane binasına davet edilmiş ve Patrik Kaymakamı Başpiskopos Kevork Arslanyan’ın sağlık sorunları nedeniyle katılamamasıyla, vekili Piskopos Krikor Garabedyan tarafından oturum açılmıştır. Tutanakta delegelerle ilgili bölüme hızlıca göz atarsak, dikkatimizi çeken ilk ayrıntı, Umumi Meclisi oluşturan üye sayısındaki düşüştür. 1863 Ermeni Nizamnamesi, 20’si ruhanilerden, 40’ı taşradan 80’i ise İstanbul’dan seçilmiş sivil delegelerden oluşan bir Umumi Meclis öngörüyordu. Bir başka deyişle, toplam 140 dele-geden oluşması beklenen Umumi Meclis, 2 Aralık 1950 tarihinde toplandığında 99 üyeden oluşuyordu. Bunlardan 14’ünü ruhaniler meydana getiriyordu. Osmanlı dönemindeki yapısını aşağı yukarı muhafaza eden İstanbul’daki kilise cemiyetleri (Altımermer, Kartal, Kadıköy, Kandilli, Kınalı, Kuruçeşme, Kalfayan, Kumkapı, Kumkapı dışı, Kuzguncuk, Yenikapı, Yeşilköy, Yedikule, Yeniköy, Eyüp, Topkapı, Hasköy, Galata, Gedikpaşa, Narlıkapı, Balat, Bakırköy, Beykoz, Beyoğlu, Boyacıköy, Büyükdere, Beşiktaş, Rumelihisar, Samatya, Üsküdar, Ortaköy ve Feriköy) tarafından seçilen sivil delegeler, 80 yerine 70 delegeden oluşuyordu. Osmanlı döneminde daha fazla vilayet veya şehir merkezini kapsayan taşra seçimleri, anlaşılır sebeplerle, sadece Kayseri, Kırıkhan, Everek, İskenderun, Antakya-Vakıfköy, Diyarbakır ve Ordu ile sınırlı tutularak 40 yerine 15 delegenin Umumi Meclis’te temsil edilmesini sağlamıştı.

Tutanaktan takip edebildiğimiz kadarıyla, Patrik Kaymakamı Başpiskopos Arslanyan, okunmak üzere gönderdiği yazıda, Bakanlar Kurulu’nun 19.09.1950 tarih ve 11824 sayılı kararına istinaden, patrik seçimini yapmak üzere eskiden ve 1927’de olduğu gibi Umumi Meclis’in nizamname esaslarına göre toplanmış olmasına ve bu sürecin millet nizamnamelerini ve seçim şekillerini muhafaza etmesine vurgu yapmıştır. Patrik kaymakamının yazısını okuduktan sonra, Kaymakam Vekili Piskopos Krikor Garabedyan, yıllardır süregelen toplumsal krizin sona ermesi için delegeleri karşılıklı anlayışa davet etmiştir. İlkin delegelerin seçim mazbatalarının geçerliliğinin teyidi için bir teftiş komisyonu kurulmuş; ardından Yüce Divan üyeleri oylamayla seçilmiştir. Buna göre, salt çoğunlukla Keğam Kavafyan, 1. Başkan; gizli oy ve müfettişlerin denetimi altında Garabed Aprahamyan, 2. Başkan; Dr. Boğos Kiremitçiyan 3. Başkan; Dr. Karekin Şahnazaryan 1. Sekreter; Dr. Yetvart Simkeşyan, 2. Sekreter ve Harutyun Kürtyan 3. Sekreter seçilmişlerdir. Bir süre ara verildikten sonra, Umumi Meclis ikinci oturuma ve Yüce Divan tarafından gündem maddelerinin oluşturulmasına geçmiştir. En önemli gündem maddeleri, Ruhani ve İdari Meclislerin seçimi ile Patrik seçimi olmuştur. Bu satırlardan önemli bir terminolojik değişimin yaşandığına da tanık oluyoruz. 1863 Ermeni Milleti Nizamnamesi’nde, Cismani Meclis (Ermenice’de Քաղաքական ժողով) olarak ifade edilen birim, 1950’deki seçimde İdari Meclis (Ermenice’de Վարչական ժողով) olarak ifade edilmiştir. Bu terminolojik değişim, Ermeni cemaati için reform ve politika üreten bir birimi sadece idari bir merci olarak tanımlayarak bir bakıma sorumluluklar alanını daraltıyordu. Ancak bu terminolojik değişim 1950’den çok önce, 1934 yılında gündeme gelmişti. Cumhuriyet’in laik kanunlarına uyum sağlamak üzere, Cismani Meclis, Patrik Mesrop Naroyan ile birlikte bazı kararlar almıştı. Buna göre, Patrik, kendi makamını korumakla birlikte, ruhani lider vasfıyla, sadece dini işlerle uğraşacak, başka meselelerle ilgilenmeyecek ve İdari Meclis oturumlarına başkanlık etmeyecekti. Görev süresi bitmiş olduğundan Cismani Meclis istifa edecek ve 10 kişiden oluşan İdari bir Meclis kilise cemiyetleri tarafından seçilecekti. Böylelikle Umumi Meclis tarafından seçilen Cismani Meclis tarihe karışıyor ve görevi Surp Pırgiç Ermeni Hastanesi, okul, yetimhane ve benzer kurumların masraflarını karşılamak, kilise cemiyetlerinin hesaplarını denetlemek gibi sorumluluklarla sınırlanıyor ve ofisini patrikhaneden Beyoğlu’ndaki kütüphaneye taşıyordu. Ruhani Meclis ise, sadece ruhanilerden oluşan genel bir heyet tarafından seçilecekti. İdari Meclis, 1954 yılında Merkez Mütevelli Heyeti’ne dönüşecek ardından da 1960 ihtilaliyle kaldırılacaktı.17

Oturum süresince delegeler arasında yükselen tartışmalar ve itirazlar da taşıdıkları sembolizm açısından dikkat çekicidir. Mardiros Koç (Koçunyan), delegelerin seçim mazbataları teftiş komisyonu tarafından onaylanmadan ve konumları yasal nitelik taşımadan, gündem maddelerinin oylamaya açılmasına tepki göstermiştir. Umumi Meclis’in gündemine itiraz eden ve işe önce patrik seçimini yapmakla başlamak gerektiğini savunan ve Bakanlar Kurulu’nun kararının da bu yönde olduğunu hatırlatan Ordu’dan delege Tuğlacıyan’a Beykoz’dan delege Dr. Hayrabedyan karşı çıkarak buraya sadece patrik seçmek üzere değil; aynı zamanda uzun yıllardan beri çözülmüş toplumsal aygıtı yeniden oluşturmak ve düzenden yoksun kaotik duruma son vermek üzere geldiklerini ifade etmiştir. Dr. Hayrabedyan, konuşması sırasında Ermeni Milleti Nizamnamesi’nin hükümlerini hatırlatarak, Umumi Meclis’in sadece Ruhani ve İdari Meclis tarafından takdim edilen kişileri patrik adayı olarak dikkate alabileceği hususunu hatırlatır. “Bir bina yaparken önce temeli atılmalı. Bu temel ise yasal organlardır” diye sözlerine devam eden Dr. Hayrabedyan ayrıca geleneklerden sapmadan kuralların harfiyen uygulanmaya konulmasını talep ettiklerini de ifade etmekte gecikmez. Hayrabedyan’ın bu görüşlerine Avukat Istepan Gülbenkyan ve daha pek çokları da destek verir. Bu tartışmalar sırasında söz alan Samatya’dan delege Dr. Kırıkçıyan, önce patrik seçimini talep etmekle, amaçlarının Millet Nizamnamesi’ne karşı çıkmak olmadığını; devletin talimatının sadece patrik seçimini kapsadığını dikkate alarak hassasiyet gösterdiklerini ve bu yüzden diğer meclislerin seçimini bir sonraki aşamaya bırakmayı tercih ettiklerini dile getirir. Dr. Manuelyan ise, devletin talimatının yanlış yorumlandığına dikkat çekerek, son yıllarda cemaatteki idari aygıtın sarsılmış olmasından dolayı Umumi Meclis’in toplanmamasından söz eder. Devletin bu talimatının Umumi Meclis’i oluşturmaya yönelik iyi niyetli bir düzenleme olduğunun ve Umumi Meclis artık oluştuğuna göre işleyişinin nizamnameye göre olması gerektiğinin altını çizer. Bir diğer delege Garbis Ersan ise, devletin bir defaya mahsus olmak üzere Umumi Meclis’in toplanmasına izin vermiş olduğuna ve bir an önce patrik seçimini gerçekleştirmeleri gerektiğine vurgu yapmıştır. İşe patrik seçmekle başlanması gerektiğine itiraz eden delegelerin vurgularının giderek Osmanlı dönemine kayması ve retrospektif bir boyut kazanması dikkat çekicidir. Bu bağlamda, Dr. Manuelyan, bu taleplerde bulunanların amaçlarının toplumu dini liderin amira veya esnaflardan meclis kurduğu döneme götürmek olduğunu vurgulamış; Millet Nizamnamesi’nin bu düzeni değiştirmek üzere ilan edildiğini, halk iradesinin temsili için de önce meclislerin oluşturulduğunu ifade etmiştir. Ona göre, “bu meclisler olmaksızın, patrik sadece dini bir liderdir. Sadece bu meclislerin varlığı, patriklik makamının koşuludur. Dolayısıyla önce meclisleri kurmalı; patrik seçimine ise sonra geçilmelidir”. Tartışmaların uzaması üzerine, Başkan Kavafyan, Umumi Meclis gündemini oylamaya sunmuştur. Patrik seçiminden önce organların seçilmesi gerektiği esası oy çokluğuyla kabul edilir. Böylelikle Umumi Meclis gizli oyla ilkin Ruhani Meclis’in ardından da İdari Meclis’in üyelerinin seçimini gerçekleştirmiştir. Bu meclislerin seçim usulleri ve üye sayıları söz konusu olduğunda, Millet Nizamnamesi’nin ilgili maddeleri gündeme gelmiş; bu meclislerin son dönemlerdeki üye sayıları da dikkate alınarak orta yol aranmıştır.

Üçüncü oturum, Umumi Meclis’te yer alan delegelerin seçimlerinin yasal koşullarda gerçekleşip gerçekleşmediğini araştıran ve meclisin kendi içinden oluşturulan teftiş komisyonunun değerlendirmelerine ayrılmıştır. Teftiş komisyonu, Boyacıköy Kilisesi’nde, ayrıca Yedikule Surp Pırgiç ve Kalfayan şapellerinde gerçekleşen seçimlerin tartışmalı olduğuna; taşrada ise Gümüşhacıköy ve Talas’ta kilise olmaması sebebiyle buralarda yapılan seçimlerin de kabul edilebilir nitelikte olmadığına işaret etmiştir. Bu değerlendirmeler de delegeler arasında tartışma yaratmıştır. Birçok delege kilise olmayan yerlerin usulen seçim çevresi olamayacağını savunurken, Mardiros Koç söz alarak “kilise olmayabilir ancak Ermeni nüfusun bulunduğu yerler kiliseleri olmaması nedeniyle seçim hakkından mahrum mu bırakılmalı?” diye görüş bildirerek bazı üyelerin tavrını sorgulamıştır. Bunun üzerine Başkan Kavafyan teftiş komisyonunun yasallığını sorguladığı bazı seçimlerin akıbetini oylamaya sunmuştur. Boyacıköy Kilisesi ile Surp Pırgiç ve Kalfayan’daki şapellerde yapılan seçimler delegeler tarafından onaylanırken, Gümüşhacıköy ve Talas’taki seçimlerin iptal edilmesi kararlaştırılmıştır.

Tutanak, patrik seçimini gerçekleştirmek üzere, son oturumun 21.30’da, patriklik ana kilisesinde yapıldığını aktarmaktadır. Patrik seçimi boyunca, süreci yönetenler, 1863 Ermeni Milleti Nizamnamesi’nin esaslarına uygunluğa sık sık atıfta bulunmuşlardır. Başkan Keğam Kavafyan Yüce Divan’ın önerisini delegelerle paylaşmış; buna göre, oy kâğıtlarına Ruhani Meclis’in Ermeni Milleti Nizamnamesi’nin değişik hükümleri uyarınca önerdiği 5 aday üzerinden iki ismin aynı anda seçilmesi gündeme gelmiştir. En fazla oy alan aday, Türkiye Ermenilerinin seçilmiş patriği olacaktı. Seçilmiş patriğin kendi makamını dolduramaması durumunda, kendisinden sonra en fazla oyu alan, tekrar seçim yapılmasına ihtiyaç olmaksızın, patrik olacaktı. Bunun üzerine Mardiros Koç, nizamnamenin hangi maddesine dayanılarak aynı anda iki patrik seçimine gidildiğini sorarak bu öneriye itiraz etmiş; “buraya patrik seçmeye mi geldik yoksa nizamname değiştirmeye mi?” diye tepki göstererek, “kanunun oylamaya açılamayacağı” hususuna işaret etmiştir. Dr. Hayrabedyan ise “kanunlar halkların ihtiyaçlarından doğarlar. 1862’de bizim nizamnameyi hazırlayanlar bugün Türkiye’deki Ermeni Kilisesi’nin içinde bulunacağı durumu öngörseydiler, muhtemelen bir sürü başka şey nizamnameye eklenmiş olacaktı” diye araya girer. Dr. Manuelyan ise, Umumi Meclis’in bir yasama meclisi olduğunu ve kuralları değiştirme veya kural yapma hakkına sahip olduğunu; ayrıca bu durumun nizamname değiştirmek veya kural koymak sorunu olmadığını ve olağanüstü durumların olağanüstü araçlar telkin ettiğini ve bir filozofa da atıfta bulunarak “insanların sadece kendi zamanlarının fikirlerine göre düşündüklerini” dile getirmiştir. Bunun üzerine Mardiros Koç, ikinci adayın patrik olması durumunda, kendisinin koltuğun gerçek sahibinin bir başkası olduğu gerçeğiyle yüz yüze bırakılarak konumunun zayıflatılacağı ihtimaline işaret etmiştir. Delegelerden bazıları, bu önerinin sadece bir önlem olduğuna, kendi iradelerinden bağımsız olarak ilk seçilen adayın patrikliğinin onaylanmaması durumunda makamın tekrar boş kalmasının önüne geçilmek istendiğine işaret etmişlerdir. Öneri oylamaya açılmış ve salt çoğunlukla oyların aynı anda iki ismi seçmesi esası kabul görmüştür. Oylama işlemi sonrasında ve akabinde devlet onayıyla Baş-piskopos Karekin Haçaduryan Türkiye Ermenileri Patriği ilan edilmiştir.

Bu tutanaktan yükselen tartışmaları bir kenara bırakıp yasal çerçeveye dönersek, Başbakanlık Muamelat Umum Müdürlüğü’nden çıkan 11824 numaralı bir karar 1950’de yapılacak patriklik seçiminin koşullarını belirliyordu: “Münhal bulunan İstanbul Ermeni Patrikliği için yapılacak seçimin, yeni bir kanun ve tüzük çıkıncaya kadar ve bir defaya mahsus olmak ve atiye ait hiçbir hukuki hüküm ifade etmemek kayıt ve şartıyla, aralarından seçecekleri bir intihap heyeti vasıtasıyla yapılması, İç İşleri Bakanlığı’nın 11/08/1950 tarihli ve 42040 sayılı yazısı üzerine Bakanlar Kurulunca 19/09/1950 tarihinde kararlaştırılmıştır”.18 Bu karar, bir defaya mahsus bir tasarruftan bahisle, 1863 tarihli Ermeni Milleti Nizamnamesi’nden 1950 yılına dek değişimlerden sonra geriye kalan müessese ve teamülleri gölgede bırakıyor ve yasal dayanaktan yoksun nizamnamenin meşruiyetinin delegeler arasında sorgulanmasına zemin hazırlıyordu. Bu bağlamda, 1950’deki seçim tutanağı, cemaatin içinde bulunduğu kafa karışıklığını yansıtan bir metin olarak tarihe geçiyordu. 1863 tarihli Ermeni Milleti Nizamnamesi, Tanzimat ideolojisi ışığında Osmanlı Ermenilerinin haklarını yeniden gözden geçirmelerinden ve Avrupa’daki anayasal hareketlerle imparatorluğa yansıyan yeni fikirlerden doğan bir hukuki düzenlemeydi. 1863’ten Cumhuriyet dönemine hiçbir değişim geçirmeden devam etmesi beklenemezdi. 1950 seçimlerinde, bazı delegelerin zamanın ihtiyaçları doğrultusunda bazı ilkeleri oylamaya sunma önerisini dile getirmeleri doğaldır. Aynı zamanda, kanunların zamanın ve toplumun ihtiyaçlarına göre değişimden geçmeleri bir hukuk kuralıdır. Tutanakta yükselen tartışmalardan, Millet Nizamnamesi’nin bazen uyulması bazen aşılması gereken bir tarihi çerçeve ve toplumsal teamül olarak 1950’lerde de cemaat hafızasındaki yerini koruduğunu fark ediyoruz. Cumhuriyet döneminde, ülkenin kanunlarındaki değişimlere paralel olarak nizamname kurumları da değişime uğrayarak işlemeye devam ediyordu. Ancak bu değişimlerden sonra, nizamnamenin yasal çerçevesi muğlak kaldığından, 1950 seçimlerinde delegeler uygulanacak genel prensipler konusunda uzlaşma sıkıntısı yaşıyor; Mardiros Koç’un da dile getirdiği gibi, hukuk değerleri açısından tuhaf bir durum olarak, kanun oylamaya açılıyordu. Yasal çerçevesi muğlak bir hale gelen nizamname, delegelerin işine geldiğinde uygulanıyor; çıkarlara ters düştüğünde “zamanın ihtiyaçları” bahane edilerek aşılması gereken bir kural olarak gündeme geliyordu. 1950’den sonra nizamnamenin kurumları ve içeriği yeni düzenlemelerle daha da daraltılmış ve Ermeni cemaatinin güncel dinamiklerini yansıtan legal bir çerçeve olmaktan çıkmıştır. Cemaat yönetiminin kurumlarını ve ilkelerini tanımlayan çağdaş bir hukuki metnin hayata geçirilememesi, 1950’deki bir tutanak üzerinden betimlemeye çalıştığımız kafa karışıklıklarını, kutuplaşma ve ihtilafları daha da artırmaktadır. Bugüne geldiğimizde nizamname bir referans noktası olarak belleklerde yer alırken, yeni düzenlemelerin onun ruhunu ve lafzını daha da genişleterek cemaatin geniş tabanlı temsil hakkını sağlayacak, yönetimde şeffaflık ve etkin denetim mekanizmaları getirecek ve cemaat-patrikhane-devlet ilişkilerini dengeli biçimde yürütebilecek sivil bir yapının çerçevesini iyi çizmesi gerekmektedir. Aksi takdirde, 1863 tarihli Ermeni Milleti Nizamnamesi’nin 1950 Umumi Meclisi’nde yarattığı tutarsız nostaljiden kurtulamayız.

 

AYLİN KOÇUNYAN


1- Bkz. Jamanak, 19 ve 20 Mayıs tarihli sayılar.

2- Մի­քա­յէլ Կազ­մա­րա­րեան (հրա­տա­րա­կիչ), Գրի­գոր Օ­տեան. Սահ­մա­նադ­րա­կան Խօս­քեր ու Ճա­ռեր, Դամ­բա­նա­կան­ներ, Մա­հե­րու Առ­թիւ Գրուած­ներ (Կ. Պո­լիս: Գա­տէր, 1910), s. 56.

3- Վա­հան Զար­դա­րեան, Յի­շա­տա­կա­րան: Հայ Ե­րե­ւե­լի­նե­րու Կեն­սագ­րա­կան­նե­րը, Լու­սան­կար­նե­րը, Ձե­ռա­գիր­նե­րը, Գրու­թիւն­նե­րը, ևլն. ևլն. 1512-1912 (Տպագ­րու­թիւն Նշան Պա­պի­կեան, 1910), s. 213-2147. 1857 taslağının bir bölümü, Zartaryan’ın kitabında, Ermenice olarak, Margosyan’ın biyografisinin sonunda yer almaktadır. Söz konusu bu bölümü, makalemize eklenmiş olarak birinci sayfamızdan itibaren ayrı bir sütunda aktarıyoruz.

4- Bu idari birimlerin Türkçe karşılıkları, Millet-i Ermeniyân Nizamnamesi’nin Ermenice harfli Osmanlıca metnindeki terminolojiye dayanmaktadır.

5- Lozan Antlaşması, 24 Temmuz 1923, Düstur, 3. Tertip, cilt 5, 11 Ağustos 1339-19 Teşrinievvel 1340, s. 39-40.

6- Ստե­փան Կիւլ­պէն­կեան, «Հա­յոց Պատ­րիար­քա­րա­նի Կա­նո­նա­գի­րը Ի Զօ­րու Է», Ըն­դար­ձակ Տա­րե­գիրք Ս. Փ. Ազ­գա­յին Հի­ւան­դա­նո­ցի (Պո­լիս, 1946), s. 29.

7- Ibid., s. 29.

8- Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi, 94A27/30.10.0.0, 25/10/1925.

9- Ayrıca bkz. Ըն­դար­ձակ Տա­րե­գիրք Ս. Փ. Ազ­գա­յին Հի­ւան­դա­նո­ցի (Պո­լիս, 1934), s. 241.

10- Հա­մա­րա­տուու­թիւն Նախ­կին Քա­ղա­քա­կան Ժո­ղո­վոյ եւ Տե­ղե­կա­գիր Քննիչ Յանձ­նա­ժո­ղո­վոյ (Սէ­թեան, 1929).

11- Ըն­դար­ձակ Տա­րե­գիրք Ս. Փ. Ազ­գա­յին Հի­ւան­դա­նո­ցի (Պո­լիս, 1924), s.  39.

12- Ըն­դար­ձակ Տա­րե­գիրք Ս. Փ. Ազ­գա­յին Հի­ւան­դա­նո­ցի (Պո­լիս, 1928), s. 347-361.

13- Bkz. «Ընդ­հա­նուր Ժո­ղո­վի Նիս­տե­րը», Հայ Խօս­նակ, Ե­. տա­րի, թիւ՝ 5, Մա­յիս 1929, Պո­լիս, s. 102-104 & «Ընդ­հա­նուր Ժո­ղո­վի Նիս­տե­րը», Հայ Խօս­նակ, Է տա­րի, թիւ՝ 6, Յու­նիս 1931, Պո­լիս, s. 125-127.

14- «Հայ Հա­մայն­քին Գոր­ծե­րը Հան­րա­պե­տա­կան Կա­ռա­վա­րու­թեան Տե­սա­կէ­տին պատ­շա­ճեց­նե­լու Ձեռ­նարկ», Հայ Խօս­նակ, Ժ. տա­րի, թիւ՝ 9-10, Սեպ­տեմ­բեր-Հոկ­տեմ­բեր 1934, Պո­լիս, s. 133-134.

15- Elimdeki tutanakta yılın son hanesi silik çıktığından, son toplantının 1930’larda hangi yılda yapıldığı okunamamaktadır.

16- Պաշ­տօ­նա­կան Հրա­տա­րա­կու­թիւն Ազ­գա­յին Պատ­րիար­քա­րա­նի. Ա­տե­նագ­րու­թիւն Ազ­գա­յին Ընդ­հա­նուր Ժո­ղո­վոյ (Տպագր. Մ. Տէր Սա­հա­կեան, 1950).

17- «Հայ Հա­մայն­քին Գոր­ծե­րը Հան­րա­պե­տա­կան Կա­ռա­վա­րու­թեան Տե­սա­կէ­տին Պատ­շա­ճեց­նե­լու Ձեռ­նարկ», Հայ Խօս­նակ, Ժ. տա­րի, թիւ՝ 9-10, Սեպ­տեմ­բեր-Հոկ­տեմ­բեր 1934, Պո­լիս, s. 133-134.

18- Başbakanlık Cumhuriyet Arşivleri, 19/09/1950, 71-835/30.18.1.2/123.72.1.

ԸՆԴՀԱՆՈՒՐ ԿԱՆՈՆԱԴՐՈՒԹԻՒՆ
ԱՌԱՋԻՆ ԳԼՈՒԽ
ԱԶԳԱՅԻՆ ԺՈՂՈՎ
Ա. ԸՆՏՐԱԿԱՆ ԿԱՆՈՆՆԵՐ

1. Ազգային Ժողովին իշխանութիւնը Տաճկաստանի բոլոր Հայերուն վրայ կը տա-րածի, ուստի Ժողովն օրինաւոր ըլլալու համար Տաճկաստանի Հայաբնակ գաւառնե­րը պէտք է երեսփոխաններ ունենան Ազգային Ժողովին մէջ։ (Որ ատեն յարմար դատէ ազգային ժողովը՝ գաւառացւոց այս անժխտելի իրաւունքը կրնայ տեղը տանել, Բ. Դրան հաւանութիւնը առնելով):

2. Ըստ կայսերական հրովարտակին ազգային ժողովը առ այժմ 20 աշխարհական անձերէ բաղկացեալ է, որոնք Պօլսեցւոց դասերուն (էսնաֆ) կողմէն կ՚ընտրուին։

3. Ժողովականները հարկ չէ որ ընտրող դասէն ըլլան, բաւական է որ բարեհամ-բաւ, ազգասէր, եւ ազգային գործերու հմուտ ու յաջողակ անձեր ըլլան։

4. Ընտրողները 25 տարեկանէն վեր պէտք է ըլլան, եւ ընտրեալները 30 տարեկա-նէն վեր, առանց խտրելու ոչ երկիրը, ոչ արհեստը, եւ ոչ աստիճանը, բայց պէտք է որ թէ ընտրող եւ թէ ընտրեալ իրենց արհեստին մէջ ինքնագլուխ վարպետ եղած ըլլան։

5- Պօլսի մէջ ընտրող դասերը սանկ կրնան բաժնուիլ։

ա. Սարաֆ

բ. Ճարտարագործ (ճարտարապետ, ֆապրիգաթօր, երկրագործ եւլն.).

գ. Ուսումնական (դասատու, մատենագիր, խմբագիր, տպագիր, թարգման, բժիշկ, դեղագործ, գեղարուեստ եւլն.).

դ. Վաճառական ու մաղազաճը.

ե. Ոսկերիչ ու ժամագործ.

զ. Թիւլպէնտճի ու չուխաճի.

է. Դրամափոխ ու փոլիցաճի.

ը. Դերձակ ու քիւրքճի.

թ. Ղազազ, պէզազ, ֆէսճի.

ժ. Հացագործ.

ժա. Չուպուխճի, թութունճի, ախտէր.

ժբ. Քէրէստէճի, տողրամաճի.

ժգ. Դարբին ու երկաթագործ.

ժդ. Բանվոր (հիւսն, որմնադիր, քարագործ, ծեփագործ եւլն.).

Առջի վեց դասերէն այսինքն սարաֆներուն, ճարտարագործներուն, ուսումնականներուն, վաճառականներուն, ոսկերիչներուն եւ թիւլպէնտճիներուն դասերէն երկերկու հոգի եւ միւս ութը դասերէն մէկ մէկ հոգի ընդ ամէնը 20 հոգի։

6. Ընտրութիւնը օրինաւոր ըլլալուն համար պէտք է սա կերպով ըլլայ, ներկայ ժո­ղովին լուծուելէն ամիս մը առաջ Ս. Պատրիարքը Եկեղեցիներու մէջ ծանուցանել կու տայ ընտրութեան ժամանակը, եւ վերոյիշեալ դասերուն խորհրդարան (լօնճա օտասի) իմաց կու տայ գրով որ նոր ժողովականներու ընտրութեան համար պատրաս­տութիւն տեսնուի, եւ ընտրողաց ցանկը շինուի ա ու բ ի կարգով։ Ազգային ժողովին կողմէն քուէարկութեան մէկ մէկ տուփ կը ղրկուի վերոյիշեալ դասերուն խորհրդարան­նե­րուն իւրաքանչիւր դասին անունը վրան գրուած։ Այս տուփերը առանց բանալիի փակ տու­փեր են ա­մէն կող­մէն թղթա­պատ եւ կցուած­քի տե­ղե­րը Ժո­ղո­վին կնի­քով ա­պա­հո­վեալ, եւ շա­բաթ մը կը մնան խորհր­դա­րան­նե­րու մէջ։ Իւ­րա­քան­չիւր ընտ­րող իր դա­սին ցան­կին մէջ կը ստո­րագ­րէ իր ա­նու­նին առ­ջին եւ ա­զա թուղ­թի մը վրայ գրե­լով իր ընտ­րե­լու ժո­ղո­վա­կա­նին ա­նու­նը, մա­կա­նու­նը, ար­հեստն ու հայ­րե­նի­քը, նոյն թուղ­թը կը ձգէ քուէ տու­փին մէջ։ Ութ օ­րէն ետ­քը քուէար­կու­թիւ­նը լմնցած կը սե­պուի, տու­փե­րուն բե­րա­նը թղթա­պա­տե­րով եւ խորհր­դա­րա­նին կնի­քո­վը ա­պա­հո­վե­լով, ընտ­րո­ղաց ստո­րագ­րեալ ցան­կե­րուն հետ Պատ­րիար­քա­րան կը ղրկուին։ Հոն ընդհա­նուր ժո­ղո­վին մէջ տու­փե­րը կը բա­ցուին, քուէ­նե­րը կը համ­րուին, եւ քուէար­կու­նե­րուն թի­ւին հետ հա­մե­մատ գտնուե­լէն ետ­քը, ո­րոնց ա­նունն որ ա­ւե­լի քուէ ու­նե­ցած են այն ան­ձե­րը կ՚ըլ­լան ի­րենց դա­սե­րուն կող­մէն ընտ­րեալ օ­րի­նա­ւոր ան­դամ Ազ­գա­յին Ժո­ղո­վին։

7. Ազ­գա­յին ժո­ղո­վա­կան­նե­րը չէ թէ ի­րենց ընտ­րող դա­սին ե­րես­փո­խանն են ժո­ղո­վին մէջ, այլ ազ­գին ե­րես­փո­խանն կը սե­պուին հա­մա­զօր իշ­խա­նու­թեամբ։

8. Ե­թէ պա­տա­հի որ մէկ անձ մը, մէկ քա­նի դա­սի կող­մէ ընտ­րուած ըլ­լայ, այն ա­տեն ընտ­րուո­ղը ինք կ՚ո­րո­շէ եւ Ս. Պատ­րիար­քը գրո՛վ կ՚ի­մա­ցնէ՝ ո՛ր դա­սին ե­րես­փո­խա­նու­թիւ­նը ըն­դու­նե­լը։ Ս. Պատ­րիարքն ալ դար­ձեալ կ՚ի­մաց­նէ միւս­նե­րուն որ ա­նոր տեղ ու­րիշ մը ընտ­րեն։

Բայց նոր ժո­ղո­վը իր գու­մա­րուած օ­րը հա­սած է նէ՝ կը գու­մա­րուի, նոր գա­լիք ժո­ղո­վա­կա­նին չսպա­սե­լով։

9. Ե­թէ միեւ­նոյն դա­սին կող­մէն եր­կու ան­ձի վրայ հա­ւա­սար քուէ ել­լայ եր­կու­քին մէ­ջէն տար­ւոք ե­րի­ցա­գոյ­նը կ՚ըն­դու­նուի։

10. Ժո­ղո­վա­կան­նե­րուն պաշ­տօ­նը եր­կու տա­րի կը տե­ւէ, եւ ան­մի­ջա­պէս ե­կող ժո­ղո­վէն դար­ձեալ չեն կրնար ընտ­րուիլ։

11. Որ եւ ի­ցէ ազ­գա­յին պաշ­տօ­նա­ւոր մը թէ ժո­ղո­վա­կան՝ թէ խորհր­դա­կան՝ եւ թէ դա­տա­ւոր՝ որ նոյն պաշ­տօ­նին հա­մար ան­մի­ջա­պէս վե­րընտ­րե­լի չէ, ու­րիշ որ եւ է պաշ­տօ­նի հա­մար ընտ­րե­լի է:

12. Ժո­ղո­վին ժա­մա­նա­կէ­տը հաս­նե­լէն գո­նէ վեց ա­միս ա­ռաջ ժո­ղո­վա­կան­նե­րուն մէ­ջէն մէ­կը հրա­ժա­րի, կամ եր­կար ա­տե­նի հա­մար հե­ռա­նայ կամ մեռ­նի­նէ, Ս. Պատ­րիար­քը ա­նոր տե­ղը զա­նի ընտ­րող դա­սէն ժո­ղո­վա­կան մը կը խնդրէ։ Այս ժո­ղո­վա­կա­նը յե­տա­գայ ժո­ղո­վին ալ վե­րընտ­րե­լի է։

13. 8 եւ 12 թի­ւե­րուն մէջ յի­շուած ընտ­րե­լու­թիւն­նե­րը 6 թի­ւին մէջ յի­շուած քուէար­կու­թեան կեր­պո­վը կ՚ըլ­լան, բայց տու­փը ազ­գա­յին ժո­ղո­վին մէջ կը բա­ցուի։

14. Եր­կու տա­րին ան­գամ մը, ապ­րի­լի վեր­ջը, նա­խըն­թաց ժո­ղո­վին ժա­մա­նա­կա­կէ­տը հաս­նե­լով կը լուծուի, եւ մա­յի­սի առ­ջի շաբ­թուն մէջ նոր ժո­ղո­վը կը գու­մա­րուի։

15. Երբ ժո­ղո­վը փո­խուի, նա­խըն­թաց ժո­ղո­վին դի­ւա­նի ան­դամ­նե­րը բաց ի ա­տե­նա­պե­տէն՝ ա­ռա­ջի­կայ ժո­ղո­վին մէջ ալ իբ­րեւ ծա­նօ­թա­տու պէտք է մնան մին­չեւ 4 ա­միս, ա­ռանց քուէ ու­նե­նա­լու։

Բ. ՊԱՇ­ՏՕ­ՆԱ­ԿԱՆ ԿԱ­ՆՈՆ­ՆԵՐ

16. Ժո­ղո­վն իր ա­ռա­ջին գու­մա­րուած օ­րը՝ ժո­ղո­վա­կա­նաց մէ­ջէն ե­րի­ցա­գոյ­նին ա­տե­նա­պե­տու­թեամբ եւ կրտսե­րա­գոյ­նին ա­տե­նադպ­րու­թեա­նը ա­տեան կը բա­նայ, եւ նախ իր դի­ւա­նը կը բա­նայ, դի­ւան­դամ­նե­րը կը կո­չուին ժո­ղո­վին ա­տեան­նե­րուն մէջ մաս­նա­ւոր պաշ­տօն մը վա­րող ան­ձե­րը, որ են ա­տե­նա­պետ, ա­տե­նադ­պիր, եւ փո­խա­նորդ­ներ։

17. Ժո­ղո­վը պէտք է ու­նե­նայ՝ ա­տե­նա­պետ մը (որ է լօ­ղօ­ֆէ­թը) 2 փո­խա­նորդ ա­տե­նա­պե­տի՝ ա­ռա­ջին եւ երկ­րորդ, 2 ա­տե­նադ­պիր ա­ռա­ջին եւ երկ­րորդ. եւ 2 դրան գոր­ծա­կալ։ Ա­տե­նա­պե­տու­թեան հա­մար ե­րեք ընտ­րե­լի կ՚ո­րո­շէ ազ­գա­յին ժո­ղո­վը իր մէ­ջէն եւ Բ. Դրան հա­ւա­նու­թեամ­բը կը ներ­կա­յաց­նէ որ այն ե­րե­քին մէ­ջէն կը զա­տէ ու կը կար­գէ ա­տե­նա­պետ ազ­գա­յին ժո­ղո­վին, ա­տե­նա­պե­տի փո­խա­նորդ­ներն ու ա­տե­նադ­պիր­նե­րը իր մէ­ջէն կ՚ընտ­րէ ժո­ղովն մե­ծա­գոյն մա­սին հա­ւա­նու­թեամ­բը, դրան գոր­ծա­կալ­նե­րը կրնան ժո­ղո­վին ան­դամ­նե­րէն չըլ­լալ։

18. Ժո­ղո­վին մէջ ա­տե­նա­պե­տին պաշ­տօնն է՝ ա­տեա­նը բա­նալ ու գո­ցել, ա­տեա­նին ներ­քին կա­ռա­վա­րու­թիւ­նը տնօ­րի­նել, վէ­ճե­րը ուղ­ղել ազ­գա­յին կա­նո­նադ­րու­թեանց պահ­պա­նու­թեա­նը հսկել, ա­տե­նա­բան­նե­րու կար­գով խօսք տալ։

19. Փո­խա­նորդ­նե­րուն պաշ­տօնն է ա­տե­նա­պե­տին ներ­կայ չգտնուած ա­տեան­նե­րուն մէջ ա­նոր պաշ­տօ­նը վա­րել։ Ե­թէ ա­ռա­ջի­նը ներ­կայ գտնուի, ա­նոր կը վե­րա­բե­րի այս պաշ­տօ­նը, թէ չէ երկ­րոր­դին։

20. Ա­տե­նադ­պիր­նե­րուն պաշ­տօն է՝ ա­տեա­նին մէջ խօ­սուած­նե­րը կար­գով գրի առ­նել եւ ա­տե­նագ­րու­թիւ­նը հե­տե­ւեալ ա­տեա­նին ներ­կա­յաց­նել ա­մէն մէկ ա­տեա­նին օ­րուան կար­գի խնդի­րը տալ, եւ ժո­ղո­վին վե­րա­բե­րեալ թուղ­թե­րը պա­հել։ Այս թուղ­թե­րուն ար­ձա­նագ­րու­թիւն­նե­րը Պատ­րիար­քա­րա­նին գրա­սե­նեա­կը կ՚ըլ­լան։

21. Դրան գոր­ծա­կալ­նե­րուն պաշ­տօնն է՝ տէ­րու­թեան վե­րա­բե­րեալ ազ­գա­յին գոր­ծե­րը ժո­ղո­վին կող­մէն տես­նալ։

Ուրբաթ, Հոկտեմբեր 21, 2016